7 Mart 2012 Çarşamba

Farkli Bakmak

Merhaba Moronlar,

Yine "setiturkish" rumuzlu okurdan bir yazi. Bu tip yazilari yayinlamayi gercekten seviyorum cünkü gösteriyorki bazi "insanlar" gercektende olanlari/gelismeleri (illaki yazdiklarimi degil) umursuyorlar. Herkesin kinini burada dökmesini dilerdim. :-). Yorumlarimi parantezde (italic) yaziyorum.
---------------------------
Artık bir şeylerin ters gittiğine kanaat mı getirdiniz, kendinizi, çevrenizi sorguluyormusunuz, burada okuduğunuz bilgiler mantıklı mı geliyor, o halde doğru yerdesiniz.

Size okutulan tarihi, coğrafyayı v.s okul ergümanlarını bir kenara atın, kulaktan duyma dini dogmaları unutun gitsin. (Okulda felsefe yapanlarin kim oldugu ögretilir ancak nasil felsefe yapildigi yada felsefenin ne ise yaradigi degil! Okul bilgisine göre felsefeci dumur dumur düsünen bir öküzdür ve hayatini sorgulamaya adamis bir kurbandir)

Eğer kafanızın içindeki organı çalıştırabiliyorsanız, ne yapmanız gerektiğinide biliyorsunuz demektir.
Bakmak vardır görmek vardır.

Herşeye bakıyoruz, çevreye, doğaya, insanlara ve kendimize bunun sonucunda sorgulayabilen, başkalarının düşüncelerini, söylemlerini değilde kendi mantığını kullanabilen zeki, varolması gereken insanlar diğer kesim olan sadece kalabalıktan başka bir halt olmayanlara göre farklı şeylerde görebilirler. Dedim ya bakmak var görmek var, örneklersek aşağıdaki resime dikkat edin.

                               1.resimde kızgın bir surat görüyorsunuz. 2. resimde ise durgun bir surat.

Tıpkı ENKI arkadaşın ve benim bilgilendirme yazılarımızda anlatmak istediğimizde bunun gibi bir şey.

Önünüze sunulan TV olsun, gazete, dergi, kitap olsun buralarda gösterilmek isteneni herkes görüyor, peki ya göremedikleriniz!! (Neye inandiginiz ile neyin gercek oldugu iki ayri kavramdir!)

Şimdi tekrar resime dönelim. Soldaki resim kızgın demiştik, eger oturduğunuz yerden kalkıp ekrandan 3 metre uzaklaşırsanız, sağdaki resmin kızgın olduğunu göreceksiniz. En kolay anlatımla, biraz hareket edip dikkat etmeniz, farklı bir açıdan bakmanız size resimlerin arasındaki farkı gösterdi. Eğer şu kafanızdaki organı çalıştırabilirseniz etrafınızdaki baktıklarınız içinden göremediklerinizi göreceksiniz. (Yani farkli birseyleri kesfetme arzusu ile bakacaksinizki detaylari yakalayabilesiniz, tipki komedyenlerin yaptigi gibi. Onlarda size gözünüzden kacanlari isitip sunuyor ve sizde kendi halinize gülüyorsunuz, cünkü baskasi sizin fark etmediginizi fark edip zekasi ile size kendi ürününüzü geri satabiliyor.)

Artık bazı şeyler çok açık ortada, çiçekler erken açıp, erken solmaya başladı. (Örnegin bahcemdeki sebzeler eskiden tek seferde 5er 10ar ürün verirken suan sadece 1-3 arasina düsmüs durumdalar. Bitkilerin cicekleri henüz döllenip gelisemeden dökülüyor)

Deniz kablumbağaları, yunuslar, balinalar, foklar her geçen gün azalıyor, çeşitli türler yok olmaya başladı bile, 2005 den beri Arı larda büyük bir azalma var, sanki ortadan yok oluyorlar, doğa bize bir şeyler anlatmak istiyor. (Yunuslar biryerde karaya vurduklari zaman bu manyetik alan degisimlerine bagli olan bir fenomenden degil, daha cok yunuslarin insanlara vermeye calistiklari "oralarda bir seylerin ters gittigi" dir. Yunuslar suda yasayan sonik zekali varliklardir ve önsezileri insanlarinkinden kat kat üstündür. Karaya varirken suyun siglastigini bilecek kadarda zekalari vardir! Amac bir miktar kurban vererek bir cogunlugun hayatini kurtarabilmektir. Yunuslarla hiperuzay [hyperspace] lisani [sembolizm] yolu ile iletisim kurulabiliyor ve bu islem yaklasik 1950lerden beri kullaniliyor. Arilarin kayboldugu bir gercek, ancak bir baska ilginc olay arilarin ölü olarak bulunamamasi, sadece ortadan kayboluyorlar!)

Hiperuzay Yunus Frekansi Anahtari [Sembolü]! Mentalistler bu sembolü kullanark yunuslarla iletisime gecerler.

Albert einstein :’’eğer arılar yeryüzünden kaybolursa, insanın sadece 4 yıl ömrü kalır’’ demişti.(Suanki dünya nüfusuna göre 2 yil bile vermek zor!)

Arılar doğadaki bitkileri, yani tükettiğiniz meyve ve sebzeleride dahil döllemesini yapar, dölleme olmazsa üründe olmaz.

İnsanlar ekolojik dengeyi tüm gücüyle bozmaya uğraşıyor. Tarım ilaçları, suni gübreler, GDO, chemtrails ve daha duymadıklarınız. (Nükleer denemelerden yayilan atmosferik serpintiler. Sirf 5000km uzaktasiniz diye korundugunuzu zannetmeyin, ayni fanusun icindeyiz ve atmosferdeki rüzgarlar serpintiyi heryere tasimakta, özelliklede kutuplara!)

Tıpkı ENKİ nin dediği gibi sığır gibi yaşıyorlar, düşünme, sorgulama yok, önüne ne konursa o. Toplum ne yapıyorsa oda onu yapıyor, sürü psikolojisi koyun misali, ENKİ nin bu benzetmeleri ne kadarda doğruymuş. 


Doğanın bir nüfus kontrol sistemi vardır, aşırı üreyen türler, bir şekilde dengeye oturtulur, insanlar şuan aşırı üreyen bir tür, üremesininde yanında ekolojiye zararı inanılmaz boyutta. Doğa uyarılarını yaptı ve yapıyor, bundan kaçış yok bir şekilde dengeye oturtulacaktır.(Doga escinselligi olusturarak türlerin asiri üremesini engeller, yani escinsellik bir hastalik yada ruhsal bozukluk degildir, genetik bir düzeltmedir! Kaynagida doganin kendisidir. Allahin escinsellere karsi olmasi ile kendi yaratmis oldugu sistemle [Doga] celiskiye girmesi ne kadar ilginc!)
(korkacak birsey yok sadece uzun essek oynuyorlar :-)
Paniğe kapılmak duygusal düşünmektir ve yararından cok zararı olur,mantıklı düşünmelisiniz. Koyun gibi yaşamaktan vazgeçmelisiniz.

Sürekli ’’ne yapalım söyle’’ diyenler cıkıyor karşıma, illa ki birilerinin bir şey söylemesimi lazım, seçimi kendiniz yapın. Düşünün, sorgulayın. Farklı bakmayı öğrenin. (Yada Mehdiyi bekleyin, puhahahaaa)
Sert bir başlangıç oldu :D. Neyse asıl yazıma devam edeyim.

Dünya Doğayı Koruma Birliği'nin araştırmasına göre, çift yaşamlıların yüzde 30'u, sürüngenlerin yüzde 28'i, tatlı su balıklarının yüzde 37'si, bitkilerin yüzde 70'i ve omurgalıların yüzde 35'i tehdit altında. (Tehdit altinda = Yakinda geberecekler)

Dünyada her 13 dakikada bir tür yok oluyor. Tekrar ediyorum ’’doğa bir şeyler anlatmak istiyor’’!!

Şu an kullanılan ürünlerin tamamı doğaya karışabiliyor, bunlardan en hızlı topraga karışan organik çöplerimizdir (bir anlamda gübredir, toprağı zenginleştirir). En geç karışan ise plastiktir. Yaklaşık 1000 yıl gibi bir sürede toprakla bütünleşir. (zehirlidir, toprağı verimsizleştirir.)
 
Maalesef artık insanların vazgecemediği ve günlük hayatta en cok kullandığı madde plastiktir.

Yani ileriye dönük yazılı bir eser bırakmak isterseniz, en iyi korunmuş hali ile bu eseriniz 1000-2000 yılından öteye geçemeyecektir.

En iyi aktarım taş üzerine bırakılan kabartma, oyma vs. yollarla olur. Eski mısır, inkalar, mayalar, tarih kitaplarında yer almayan mu, (lemurya) atlantis (eski kıta) ve daha eski uygarlıklar bunu öğrenmiş ve bu şekilde geleceğe bilgi bırakmışlardır.

Bilim kitaplarında sosyal insanın tarihi 6000 yıllıktır. 6000-7000 yıldan önce insanlar avcı toplayıcıymış, mağaralarda yada ağaçlarda yaşarlarmış. Peki buna inanıyormusunuz? (Bazi bölgelerde bir kac yüzbin yil evvel insanlarin magara yada agaclarda yasamis olmasi o zamanki yirticilardan korunabilmeleri icin gerekli bir yasam tarzi idi! Yani insanlar besin zincirinin en üst safhasinda degillerdi! Halende degiller. Sirf yazili tarih bundan 6000 ila 7000 sene evvele gidiyor diye insanligin medeni baslangicini o tarihten itibaren ele almak en büyük mallik olurdu! Okuldaki tarih eski uygarliklari canak cömlek yapan ve binlerce "Tanriya" tapan bir sigir sürüsü gibi gösterir. Sümer tabletlerindeki roketler, misir tabletlerindeki askeri arac hangar sembollerini ise ögretmeyi pek önemli bulmazlar!)
Sümer yazitlarindaki yeralti firlatma rampasi ve Misirdaki Tapinak diye yutturulan arac hangarinin hiyeroglifleri! 

Peru da günümüze kadar gelen, eski bir uygarlık eseri ‘’güneş kapısı’’
Yaklaşık 18.000 yıllık olan bu yapıt (günes bilgisayari!),şaşırtıcı bir işçiliğe sahiptir.çok sert bir kaya üzerinde çentikler atılmıştır. Pürüzsüz duvarı, oyma pencereleri vardır. (Yapilan incelemeler, kapinin kullanildigi dönemlerde günesin bugünkü sekilde dogus ve batis yörüngesini izlemedigini ortaya cikarmistir. Yani o zamanlar dünyanin yörüngesi yada ekseni farkli bir acida idi! Buradanda dünyanin "Nuh Tufani" olarak bilinenn bir kozmik felaketten gectigi ve bu nedenlede bugünkü yörünge ve eksenine sahip oldugu ortaya cikmaktadir. Iki gezegen birbirine cok yaklasirsa arada olusan elektriksel akim bir nevi kisa devreye neden olur ve gezegenleri rotalarindan disari atar! Gezegenlerdeki devasa kanyon yariklarinin en büyük sebebide bu tip akimlarin yarattigi devasa güc dalgasidir.) 


1985 yılında, japonya denizinde keşfedilen en az 10.000 yıllık insan elinden çıkmış dev yapılar.
(Dikkat ederseniz fazla detaya girmeden anlatıyorum, kafanıza takılan yerleri sizin araştırmanız için.)


1.5 milyon yıllık insan ayak izi, kenya’nın  kuzeyindeki Ileret bölgesi yakınında bulunmuştur.
Fransa’da 1912 yılında, bir elektrik santralindeki işçiler büyük bir kömür parçasını böldüklerinde içerisinde demirden yapılmış bir nesne buldular. Artık nerdesyse kayalaşmış bu çekicin yaşı 65 milyon yıllık. Yanlış okumadınız 65.000.000!! (Yuh artik yani :-)
Okul kitaplarında İnsanların iki ayak üzerinde yürümeye 4.5 milyon yıl önce başladığı ögretilir.(Yasak arkeolojide bulunan bircok eser anlatilan tarihe uymadigi icin kilerlerde cürümeye terk edilirler. Bu dünya üzerinde insanlar yasiyabilsin diye olusturulmustu ve terraform edilmesi ilede ilk irklar burayi kolonilestirmisti. Yani bir ev dikip 100 sene sonra icine tasinmanin nesi mantikli? Evi dikersiniz ve icine tasinirsiniz!)



Bu metal küreler güney afrika’da bulunmuştur. Bu kürelerden bazıları 6mm kalınlığında bir kabuğa sahiptirler, bu kabuk kırıldığında içinden süngerimsi bir madde cıkmakta, havayla temas edince toz haline geçmektedir. Ne için yapıldığı ne işe yaradığı halen çözülememiştir. (Belkide dus icin sivi sabun barindiriyordu :-)

Yaşı kaç sizce  evet inanması zor gelebilir ama küreler 2.800.000.000 yıllık. 2.8 milyar yıllık. (Hic sasirmadim :-)

Yani bunlar bize şunu anlatıyor, insanlar veya zeki varlıklar milyonlarca hatta milyarlarca yıl önce bu dünya da yaşamışlar ve çok defa bir şekilde teknolojisini geliştirmiş sonra sapıtmış ve yok olmuştur. Sonra tekrar başa.(Bunada Anka Kusu mitolojisindeki külünden tekrar dogma döngüsü [Phoenix Cycle] denir, yani ölümden hayat dogar! Bir kere basladiginiz seyi düzeltmeniz neredeyse imkansiz. Her defasinda bir baska tür deneniyor. Baska bir egitim, baska bir bilinc, baska bir kültür vs. Eskilerde yenilere yapmis olduklari hatalari duvar yazilari ile belirterek ayni hataya düsmemeleri konusunda uyarmaya calisiyorlar ancak anlayis tarzlari degistigi icin mesajlarin cogu yanlis anlasiliyor. Bir baska mesaj türü ise dini kehanetler ancak millet bunlari gerceklesmemesi icin önlemeye ugrasacagi yerde baslarina gelip seyredebilmek icin can atiyorlar :-)

Biraz daha açmak gerekirse düşünün bugunkü teknolojiyi kullandığınız makina ve aletleri,

Bunların %90 ının icadı son 100 yıl içinde gerçekleşti. 100 yılda bu kadar gelişebilen insan 2000 yıl sonra ne olur? (Tanri! Baska günes sistemlerine gidip oradakilere medeniyeti ögretir ve onlarin Tanrisi olur, tipki burada oldugu gibi. Babadan ogul, oguldan baba olur! Biz kendi tanrilarimizdan ne ögrendiysek aynisinida digerlerine ögretiriz ve her gezegene birer koca penis ereksiyonlu heykelimizi diktiririz, sonrada birakiriz yeni nesilleri o koca penisin [bereket tanrisi] karsisinda ibadet etsinlerki biraz seyredip tipki babalarimizim bizimle gelendikleri gibi bizde eglenelim. :- )

Günümüzden 2000 yıl sonrasını düşünün. Yine insanoğlu sapıtacaktır. Bu bir tür döngü. (Ve kacinilmaz!)

Yer yüzünden şuan insanlar silinse doğa tekrar kendini yenileyecektir. Bin, bilemediniz 10 bin yıl sonra insanlardan geriye pek bir şey kalmayacaktır. Ne kağıt, ne bilgisayar, ne makinalar nede uçak yada gemiler, geriye kalan sadece taş olacaktır, ve o taşların üzerindeki izler. (Birseyler bulunsa dahi o zamanin insanlari onlara dogru bir anlam verene kadar yine yok olurlar, oyunun amacida bu sanirim, tam bilmeceyi cözecekken "pufff" ve sil bastan!)
 

Bunlara mitolojik varliklar olarak bakiyoruz ve bir sürü anlamsiz yakistirmlarda bulunuyoruz. Yani gercekten böyle bir varligin oldugunu kabul etmek yada bunun imkanlari üzerine kafa yormayi es gecmek daha kolay oluyor. "Sanat iste" demek daha kolay, fazla kafa yormayi gerektirmez.

1 yorum: