8 Mart 2012 Perşembe

Yeni Cag Depresyonu: Internet ve Yalnizlik

Merhaba düsünebilen elitler ve koyunlar,

Bu defa su üzerine en cok sikayet edilen dünyanin nasilda boktan biryer oldugu konusuna degineyim dedim, cünkü aldigim yorum yada maillerin cogu bu yönde bir tarza sahip. (Aloneindark, sanirim seni alakadar eden bir konu.)

Bunu dinleyerek belkide diger youtube komplo teoristleri gibi duygusalliga kapilarak daha kolay adapte olursunuz.
Bilim adamlarinin "ciplak fotograf testi" dedikleri bir yöntem var ve yaklasik olarak söyle isliyor: diyelimki ciplak halde birsey yaparken cekilmis bir fotografiniz ortaya cikiyor ve hem sizi hemde ailenizi jenerasyonlar boyunca utandiracak bir duruma düsüyorsunuz. Bir düsünün, böyle bir resmi, hayatinizda güvenebileceginiz kac kisiye gösterebilirsiniz? Sanirim ikiyi gecmez.

Hatta isin daha depresif tarafi, yapilan arastirmalara göre her dört kisiden birinin güvenebilecegi hickimsenin olmadigidir. 4te 1!
Yakin arkadas olarak baktigimiz kisilerin sayisi son 20 senede git gide azalmaya basliyor. Peki Neden?

Cünkü hayatimizda canimizi sikacak yeterince yabanci sahis yok. Bunu alaya almak icin yazmiyorum. Cünkü tipki alkol yada kötü kokulara karsi oldugu gibi, can sikan seylere karsida belirli bir tolerans siniri olusturursunuz. Can sikici seyleri hayatimizdan ne kadar cok uzaklastirmaya calisirsak, bu onlara bir o kadar az katlanabilecegimiz anlamina gelir. Isin problem tarafi, yaratmis oldugumuz sanal aglarin aslinda dogrudan, bizleri sadece can sikici seylerden uzak tutmaya yaradigidir. Bayram alisverislerinizi online yapin ve magazadaki yüzü sivilce dolu tezgahtari yada kasada önünüzde bekleyen sisman kadinin ter kokusunu cekmek zorunda kalmayin. Evinize 8.000TL ye bir "ev sinema sistemi" alin ve gercek sinemada önünüzü kapatbilecek bir sigirin yada arkadan ensenize ayagini koyan bir baska öküzün kahrini cekmek zorunda kalmayin. Filmleri ya online izleyin yada DVD'yi online siparis edin ve böylece kasadaki saskina, almis oldugunuz porno film icin herhangi bir aciklama yapma zorunlulugu hissetmeyin: "Ne pornosu?, "Deep Fist MILF" bir boksörün ask hayati üzerine degilmi?".

Doktorun bekleme odasinda kök salmayami basladiniz? Hic yanda öylece sekli kaymis sekilde oturan ve pekde iyi kokmayan adamla konusmak olurmu. Bunun yerine kulagimiza IPod'u takip müzik dinleyecek ve o arada 3G telefonumuz üzerinden facebooka suan ne yapiyor oldugumuzu yazacagiz ve telefona yüklemis oldugumuz diger sanal kizin bugünkü giysisi üzerine kafa patlatacagiz. Can sikici seyleri böylece hayatinizdan uzaklastirmaya baslayacaksiniz.
Simdi, eger sizi rahatisz eden seyleri hayatinizdan komple uzaklastirabilme kabaliyetine sahip olsaydiniz ne güzel olurdu degilmi? Fakat bunu yapamiyorsunuz ve yapamayacaksinizda. Cünkü yabancilarla ugrasirken onlarin sacma hikayelerini, garip giyim tarzlarini, kaldiramadiginiz kokularini ve alaksiz sac kesimlerini tolare etmek gibi önemli bir özelliginizi kaybediyorsunuz. Karsilastiginiz sey ise kontrol edemediginiz ve bazende üstüne tükürmek istediginiz bir dünya.

Ayrica yeterince can sikici arkadasimizda yok. Cogumuz dogdugumuz yerlerde aslinda hic uyum saglayamadigimiz kisilerle yasamak zorunda kaliyoruz. Cocukken okuldaki bir sinifa sokulup aslinda sizin secmemis oldugunuz ve belkide sizin zevklerinizi paylasmayan bir sürü diger cocukla yillarimizi geciriyoruz. Kimisi ilede mekan yada kiz yüzünden kavga ediyoruz.

Ancak öyle yada böyle yinede büyüdük. Diyelimki bugün bir World of Warcraft hayrani iseniz ilk yaptiginiz sey ayni ilgiyi gösterenlerin takildigi foruma üye olmak olacaktir. Hatta bunu dahada abartip grup icinde tam kendi kafa dengi buldugunuz kisilerle yeni bir grup odasi olusturabilirsiniz ve begenmediginiz digerlerini disarida birakabilirsiniz. Sizi anlamayan, sizden farkli olan ve sizin zevklerinizi tolare edemeyenlerle girmek zorunda oldugunuz gicik edici görüsmelere sonsuza kadar elveda deyin.

Isin problem tarafi, toplum icerisinde yasarken size uygun olmayan, hatta bazen moleküllerine ayirip varligini unutmak istediginiz insanlarla bariscil bir sekilde iletisim kurmak zorunda olmanizdir ve bu iletisimde toplum denen kurumun temelidir. Birbirlerine dis bileyen, farkli kisilik ve zevke sahip insanlarin paylastigi bir ortam.

50 sene evvel bir filmi seyredebilmek icin kalabalik bir sinemada oturmak zorunda idiniz. Baska bir sansinizda yoktu; ya filmi böyle seyrederdiniz yada gösterimi kacirirdiniz. Yeni bir araba aldiginizda mahallede oturan herkes etrafinda bir tur atip onu incelerlerdi. Tabiki bu insanlarin arasinda "katiksiz" denecek, diger anti-siz lerden oldugunuda biliyorsunuzdur.
Insana benziyorlar degilmi.
Genel bir bakis acisi ile eskiden insanlar islerinden ve hayatlarindan bugüne nazaran daha memnun idiler ve ister inanin ister inanmayin: bugüne nazaran daha cok "gercek" arkadaslari vardi. Yani bir fare tiklamasi ile silemedikleri arkadaslar! O zamanlar zevk ve ilgilere göre ayristirma gibi bir lüksleri yoktu, yan komsu otomatik olarak arkadasinizdi ve tanidiginiz her yeni kisi hayatiniza kendi arkadaslarinida katmaya basliyordu.

Görünüse göre ortaya cikan su: kabugunuzu kirip ilk saskinliginizin üzerinden gecip, "onlar farkli bir müzik dinliyorlar ve benim zevkimi anlamiyorlar" üstünlügünüzü bir kenara biraktiktan sonra, baskalarini tanimanin verdigi rahatligin karsilikli ihtiyaca bagli oldugunu görüyorsunuz. Cünkü insanlar herseye ragmen sosyal hayvanlardir. Iste bu bazilari ile dalga gecip canlarini sikmak yada can sikanlari tolare etmek, yani "siz olmayan" insanlarla iletisim halinde olmaniz, aslinda toplumdaki tek isleviniz. Yoksa büyük bir ihtimal EMO sunuzdur. Bilim bile bunu kanitladi.
Mesela su mesajlasma (SMS) isi aslinda kurabileceginiz en boktan iletisim metodu. Bir arkadasimin alayci gibi görünen "hayir, sagol" mesaji sanki "Zorgon tarafindan kacirilip, Crematoria'nin yüzeyinde izgara olmaya terk edilirim daha iyi" gibi bir anlam teskil edebiliyor. Örnegin, "Angelina Jolie'nin yeni filmini seyretmeye gidelimmi?" sorusuna "Hayir, sagol" diyor.

Bir gün söyle bir yazismamiz olmustu.

Ben: "Slm, aile boyu pizza ve bira ile bende Transformers'i seyretmeye ne dersin? Seni araba ile alirim."

O: "Hayir, sagol"

Bu kisa cevap beni bir an icin cok kizdirmisti. Pizza ve bira bedava degil, hele benzin hic degil. Böyle bir davete karsilik bu tarz bir cevap kimi kizdirmazki. Belkide 6 ay boyunca bir daha konusmadim. Bana el yazisi bir mektup yolladi bende okunmamis olarak, icinde ölü bir kirpi olan paketle geri yolladim.

Sonradan onunla konusan bir baska arkadasim onun "Hayir, sagol" derken aslinda sadece basit bir sekilde "Hayir ama davet icin tesekkürler" demek istedigini söylemisti, cünkü o aksam zaten bir misafiri varmis. Tabiki "Hayir, sagol" gibi kisa bir mesajdan daha ne gibi manalar cikarabileceginiz sizin hayal gücünüze baglidir ve buda yanlis anlasilmalarin nirvanasina ulastiran önemli unsurlardan biridir.
Yani yazilan e-maillerin yaklasik %40'nin yanlis anlasiliyor oldugunu bilmemiz icin illaki bilim adamlarinin bir baska arastirma yapmasi dahami gerekiyor? Neyse, zaten coktan yapmislar.

Online tanistiginiz ve bu sekilde iletisimde bulundugunuz kac tane arkadasiniz var? Eger sahsiyetiniz hakkinda yazdiklarinizin %40'i yazilar arasinda kayboluyorsa ve dikkat cekmiyorsa, konustugunuz insanlarin sizi gercekten taniyor oldugundan nasil emin olabilirsiniz? Ister chat odasi isterse forum sayfasi olsun, yazdiklariniz yüzünden begenilmemenizin nedeni gercekten uygun olmadiginizdan dolayimidir? Yoksa yanlis yada hic anlasilmamis %40'tan dolayimi? Ya peki sizi seven ve begenenlere ne olacak! Bircok insan sosyal aglarda arkadas ceteleleri tutup, eldeki sayiya önem verirken ortaya yeni bir problem daha cikiyor.....

Online sirketler bizleri sadece dahada yalnizlastiriyor. Birisi sizinle yüz yüze konusurken, sizce verilmek istenen mesajin ne kadari vücut diline nazaran daha cok kelimelerde sakli? Tahmin edin bakalim.

Sadece %7. Diger %93 ise yapilan arastirmalara göre tamamen sözsüz. Hayir, bu kesin rakama nasil geldiler bilmiyorum. Belkide süper bir bilgisayar hesapladi. Fakat bizim buna ihtiyacimiz olmadi. Dürüst olun... konusmalarimizin cogu alay üzerine, yani bir kelimeyi evirip cevirip, farkli bir tonla söyleyip manasini degistiriyoruz. Tipki ucakta gazete dagitan hostese yolcunun "Bir Aksam veririmsiniz" demesi ile olusan sessizlik gibi. Bu tonlamayi yazi ile yapmaniz imkansiz, yaptiginizi düsünseniz bile karsidakinin bunu tam olarak demek istediginiz gibi anlama sansida oldukca düsük. Tipki "Hayir, Sagol" örnegindeki gibi.

Bir kizin size dogrudan sizi begendigini söylemesini beklemiyorsunuz. Bunu onun gözlerindeki pariltidan, durusundan, basinizi nazikce tutup gögüsleri arasina sikistirmasindan anliyorsunuz.

Iste problemin püf noktasida burada yatiyor. Insanlarin, digerlerinin ruh halini bilincaltlarinda özümseme yetenegi oldukca önemli. Bu özelligi dogustan tasimayan cocuklara mental bir rahatsizlik teshisi koyuluyor. Bu özelligi oldukca iyi kullananlarada "karizmatik" deniyor ve cogu ya film yildizi yada politikaci oluyor. Söylediklerinin bir önemi yok aslinda.... önemli olan sadece disa vurduklari enerjileri ile kendimizi iyi hissetmemizi saglamalari.

Sözcükler dünyasinda yasadigimiz zaman ise tüm bunlar ucup gidiyor. Bunun garip bir yan etkiside var: diger kisinin ruh halindeki bir eksiklik, okudugumuz her satir kendi ruh halimizin filtresinden gectigi icin anladigimiz sey aslinda kendi aciklamamiz. Arkadasimin "Hayir, sagol" mesajida tipki ayni sekilde, o anki saskin ruh halimin yaptigi tercümenin kurbani olmustu. O anda mental olarak bir kirginlik hissetmistim. Isin daha kötüsü, bu tarz iletisime devam ederek ruh halimde hicbir degisikligin gerceklesmeyecek olmasi. Herseye ragmen, insanlar bana terbiyesiz seyler söylemeye devam ediyorlardi. O zaman tabiki depresif olmaliyim. Sanki tüm dünyayi karsima almis gibiyim.

Hayir, aslinda birisi cikip beni omuzlarimdan silkelemeli ve buradan kurtarmali. Buda bizi bir baska probleme sürüklüyor.

Yeterince elestirilmiyoruz. Yakin arkadaslara sahip olmama nedeni, kacirilmis dogum günü partileri yada tek kisilik duvara karsi oynanan masa tenisi oyunlari degil. Hayir, esas eksik olan sey gercek elestiriler.

Benim online gecirdigim zamanlarda bana yaklasik olarak 84.546 kere "fuck you" denmisti. (Evet bende bunun cetelesini tutuyorum). Bunun haricinde "göt", "ancuk", "aq", "pic", "ibne", "osturuk", "pezo", "götos" gibi bircok diger kelimelerde kullanilmisti. Ancak bu kelimelerin hicbir önemi yoktu, cünkü yazanlar hedefi tutturmalari icin beni yeterince tanimiyorlardi. Oldukca cok kez hakarete ugradim ancak cok az kez elestirildim. Sakin ikisini karistirmayin. Hakaret sadece karsidakinin uyuz oldugu birseyi yapmaniz ile baslar. Köpegin havlamasi yada okul tahtasini tirnakla cizmeniz gibi. Elestiri ise size yardim etmek isteyen birinin normalde kendinize söylemeye cekindiginiz seyleri yüzünüze vurarak gelismenizi saglamaktir.
Belkide bu yüzden homolara karsi bir antipati duyuyorum
Belkide milletin travestilerden nefret etmeleri onlarin daha cok sevenleri olmasidir. Disko Kraliceleri mesela sadece Travestilerden olusuyor.
Trajik bir sekilde, cevrenizde bugün bu tarz konusmalari yasamamis olan bir ton insan var. Baskalarinin müdahaleleri, cani dürüstlükleri, "biliyormusun, dün söyledigin seyi aslinda kimsenin hosuna gitmedi ama millet senden korktugu icin bunu yüzüne karsi söylemedi" tarzi konusmalar. Sizi gercekten taniyan insanlarla yapilan O korkunc, agzi acik birakan ve rahatsiz edici oturumlar.

E-mail yada SMS gibi araclar bu tarz bir dürüstlükten kacinmak icin birebirdir. SMS ile caniniz istedigi zaman cevap yazabilirsiniz. Kelimelerinizi yollamadan evvel yeniden formüle edebilirsiniz. Cevap vermek istediginiz sorulari secebilirsiniz. Karsidaki ise yüzünüzü görmedigi icin, ne telasli oldugunuzu, ne stress yaptiginizi nede yalan söylediginizi anlayabilir. Neredeyse tüm kontrole sahipsiniz ancak sonuc olarak karsidaki zirhinizin altinda ne yattigini, en kötü halinizi, kontrol edemediginiz ve sizi kücük duruma düsürecek ufak seylerin ne oldugunu asla bilmiyor. Böylecede gercek arkadasligin üstüne kuruldugu igneleyici sözler, asagilamalar ve alaya almalar sonsuza dek gitmis oluyor.
Biraz myspace gibi sayfalara gidip milletin yapmis oldugu profil karakterlerine bakin. Eger bir blog yolu ile arkadas cevrenizi olusturmussaniz kendinizi zor anlasilan, mistik bir sahis olarak tanitabilir ve dün aksam diskoda ictiginiz ickiler yüzünden yerde kusmuklar icinde yatmis oldugunuzu gizleyebilirsiniz. Yani asla tam olarak kendiniz olamiyorsunuz, buda sizi git gide yalnizlastiriyor.
Alone in the Dark!
Tabiki birde bunlarin üstüne aslinda birer hakaret makinasi kurbani oldugumuz ortaya cikiyor.

Bu yaziyi okuyanlarin belkide cogu sunu söylüyordur: "Tabiki bunalimdayim! Illuminati dünyayi sömürüyor, bankalar milleti köle ediyor, insanlar acliktan ölüyor, TV herkesi aptallastiriyor, ilaclar daha cok hasta ediyor, florid beyin hücrelerini öldürüyor, Naziler geri geliyor, millet savaslarda katlediliyor, salyangozlarin nesli tükeniyor, volkanlar patliyor, halk protestolarda dayak yiyiyor, masonlar dünyayi ele geciriyor.....!

Peki nasil olduda dünya ile ilgili görüsümüz ebeveynlerimizinkine nazaran daha negatif bir hal aldi? Yada dede ve ninelerinkine nazaran? O zamanlar insanlar simdiki gibi uzun yasayamiyordu ve bugüne nazaran daha cok bebek ölüyordu. Hastaliklar yaygindi. O zamanlar eger sevdiginiz bir arkadasiniz tasindi ise, onunla irtibata gecmenin tek yolu kagit ve kalem ile mümkündü. Yani mektup... elle yazilanindan hemde! Bizler bugün Irak yada Afganistan savaslarini canli izlerken onlar vietnam (Iraka nazaran 50 kat fazla insan öldü) ve kore savaslarina sahit oldular. Dedeler ve ninelerde dünya savaslarina sahit oldular ve milyonlarin ölümüne sahit oldular, yani bugünkü Irak savasinin 1000 kat fazlasi. Bazi dede ve nineler klima cihazi diye birseyin olmadigi ortamlarda yasadilar. Ayni sekilde onlarin ebeveynleride buna sahip olmadan yasadilar.
Evet, savas zamanida cinsel iliskide bulunuyorlardi!
Bugün fiziksel acidan eskiye nazaran oldukca iyi bir durumda oldugumuzu bu tip karsilastirmalarla görebiliriz... ancak tabiki tüm bu bilgileri eger online elde edebiliyor iseniz biliyor oldugunuzuda bal gibi biliyorsunuz! Nedenmi?

Kendinize bir sorun: eger taninmis bir müzik sitesi "Tarkanin yeni albümü müthis" diye bir yazi yayinlar ve yine ayni gün bir baska site "Tarkanin yeni albümü son yüz yilin en boktan olani" diye bir baska yazi yayinlarsa sizce hangi yazi en cok reyting tiklamasini elde edecektir? Tabiki ikinci olan acik ara ile önde olacaktir. Hakaret daima agizdan cikan söz gibi okunur.

Okumakta oldugunuz haber bloglari mesela? Bunlari yazanlar bu etkiyi bilenler. Her site reyting icin bir it dalasi icinde (reklamlari olmasada basarilarini elde ettikleri tiklama sayisina göre hesaplarlar), bu yüzdende yazilan yazilar en hararetli konulardan biri üzerine olmalidir. Öteki bloglarda bu konuyu ele alip farkli bir bakis acisi ile sunuyor gibi görünselerde aslinda ayni seyi yazmaktadirlar. Sadece kelimelerin yerini biraz degistirerek harikalar yaratilabilir. Isterseniz bütün gün "yokmu su satanik picler" denizinden cikmadan sörf yapabilirsiniz.

Sadece bu tip bir kilma icinde tüm o akillara zarar 11 Eylül saldirisi teorileri olusabilirdi (Psisik askerler ve NY Itfaiyesi kuleleri havaya ucurdu, ucaklar hologramdi). Bu teoriler üzerine konusanlari dinlerken her muhalif politikacinin bir Hitler klonu oldugu ve her secim döneminin yaklasan bir kiyamet oldugu zannedilir. Cünkü bunlarin hepsi kendini okutan seylerdir.
Buyrun ayiklayin pirincin tasini.
Eskiden bu o kadarda büyütülecek bir sorun degildi tabiki. Bazilarimiz belki halen tek kanalli (TRT) siyah beyaz TV zamanini hatirliyordur. Evet. Sadece tek kanal: TRT1, siyah beyaz ve günde sadece 8 saat yayinda. Sonrasindada TRT2 ve TRT3 kanallari geldi ve renkli yayin denemelerinin ardindan tam renkliye gecildi. Evimizde 16 kanal hafizali renkli TV vardi ama yayin yoktu. 80lerden bahsediyorum yani. O zamanlar herkesi ortak kilan sey, hepimizin tek bir kanaldan ayni zamanda ayni haberi dinliyor olmamizdi. Verilen haberin bakis acisi her ne kadar embesilce yada yanlisda olsa, hatta bazi haberler suc teskil edecek sekilde yayinlanmamista olsalar, hepimiz ayni haberleri paylasiyorduk.
Ancak bu paylasim artik yok, bitti ve gitti, simdi üstüne bir bardak soguk su icebilirsiniz. Bugün aslinda efektif bir medya agi kalmadi, cünkü eskiden ayni haberi belki baska kanalda farkli bir izah ile görür ve anlasmazliga düserdik. Simdi ise tamamen bir anlasmazliktayiz cünkü cikan haberler bazen cilginca ve birbiri ile hic alakasi olmayan konular üzerine. Temel noktalarin bile bulunup bir anlasmaya varilamadigi yerde, farkliliklar bagdasmayi engellemeye devam eder. Dünyanin geri kalani ile sanki sonsuz bir anlasmazlikta iken birde isin icine yükselen tansiyon giriyor ve bu his git gide artmaya devam ediyor.

Eskiden insan olarak bu tip sorunlari cözmek icin daha dogal yollar kullanirdik, ancak bu günlerde.....

Kendimizi degersiz hissediyoruz, cünkü az deger veriyoruz.

Online arkadaslara sahip olmanin önemli bir nedeni var ve buda tabiki yine pek kimsenin üzerine konusmak istemedigi bir neden: Sizden beklentileri az!!!

Tabiki onlari duygusal olarak destekleyeceksiniz, bir ayrilik sonrasi sakinlestireceksiniz, belkide intihar etmelerini önleyeceksiniz. Ancak fiziksel olarak birinin karsinizda duruyor olmasi "arkadasima yapmam gerekenler" listesine bircok garip seyleride eklemeye basliyor. (Eger bu liste ismini homolar ile bagdastiran varsa bunun tek nedeni kendisinin böyle biri olmasidir). Tüm gününüzü bilgisayarlarini tamir etmekle gecirmek. Cenazelerine gitmek. Borc yüzünden banka arabalarini ellerinden aldigi icin kendi arabanizla etrafta gezdirmeniz. Cat kapi, habersiz gelip History Channelda "Yüzyilin en ünlü Fahise Casuslari is üstünde iken"'i izlemeye hazirlanirken, kurtlar vadisini seyretmek ve ac olduklari icin sandvicinizin yarisini paylasmak zorunda kalmaniz.
Sen yapmakta oldugun seye devam et ve bir dahaki denemendede plastik yerine harbi bicak kullan. Merak etme kimse seni tutmayacak.
MSN'de, bir forumda, World of Warcraft'ta yada kendi blogunuzda hersey kontrolünüz altinda!

Problem suki evrim sayesinde aslinda hepimiz birileri icin birseyler yapmak icin programliyiz. Son 5000 yilda herkes bunun farkinda iken, sanki son 10 senede bunun önemini unutmus gibiyiz. Intihara meyilli gencler ve onlara kisisel gelisim dersi vermeye calisan bizler. Hmmm, ne yazikki, kisisel gelisim ve kendini begenebilme yetisi sadece yapmis oldugunuz seylerin ardindan elde ettiginiz tepkilere bagli olarak olusur. Kendinizi kandirmakla ugrasmayin. Cem bütün gün evinde oturuyor, video oyunlarini tek elle oynarken bira iciyor ve diger eli ile masturbasyon yapiyor diye onu degersiz kilamam cünkü ya eger bende ayni seyleri yapiyor olsaydim kendim hakkinda ne düsünürdüm?
Sahsi nefretinizden dolayi olusan ve icinde bulundugunuz zift cukurundan kurtulmak istermisiniz? Bilgisayardan uzaklasin, yüzünüzü yikayip aynada bir insan oldugunuzu hatirlayin, sonrada kalpten gelen bir hediyeyi sevdiginiz bir arkadasiniza sahsi olarak verin. En uyuz oldugunuz düsmaniniza bir posta karti atin. Anne ve babaniz icin aksam yemegini yapin. Yada sadece basit birsey olsun, yani etikinin sonucunu görebileceginiz birsey. Bitki ekin. Ucurtma yapin. Unutmayin sadece ezikler dener... kazananlar daima yapanlardir.

Bunlari anlamak icin quantum fizik profesörü olmaniza gerek yok; sosyal bir hayvan oldugunuz icin dogustan kaninizda olan mutluluk hormonlari, yapmis oldugunuz seylerin fiziksel tepkimeleri ile ne kadar yararli olmus oldugunuz hissini verir. Tüm o karanlik odalarinda PC basinda cürüyen gencligi bir düsünün, her hayati problemi birer melodrama ceviren tartismalarda cözüm pesinde kosarlar ama nafile. Ne diye kollarinda öyle kesikler var peki? Cünkü acinin ardindan baslayan iyilesme islemi ile normalde elde edemedikleri endorfin salgisini elde ederler. Aci veren birsey ama en azindan GERCEK!
Ah su EMOlar yokmu. Eglenmek icin birebirler.
Hayatimizin parcasi olan ufak tefek rahatsizliklar, mesela, geyik avina gitmisken ayi saldirisina ugramak, bögürtlen toplarken kurtlarin saldirmasi, sabah uyandigimizda sicak bir ev ortami aramis olan bir yilanla koyun koyuna uyanmak, inegi sagayim derken arkadan buzanin kafa atmasi. Bunlar yok artik. Iste bu yüzden ofis mekanlarindaki isler bizleri oldukca depresif yapiyor, cünkü yaptigimiz seyin kayda deger bir sonucunu elde edemiyoruz, etmis oldugumuzu zannetsekde vücut ve hormonlar öyle algilamiyor ve neden "mutlu olamiyorum" diye kafayi duvarlara vuruyoruz. Fakat eger sicak yaz ayinda bir insaatta calismissaniz, o binanin önünden her gectiginizde "hastir ya, benmi yapmistim bunu" diye sevinirsiniz. Belkide bu yüzden ofislerde yasanan toplu katliamlar, sinir krizleri ile parcalanan bilgisayarlar yada intiharlar insaat sektöründe görülmüyordur.

Bu fiziksel bir atilim, yani tekrar hayata baglanma. PC basinda kontrolün sizde olmadiginida anlamaniz icin iyi bir baslangic olarak onu kalpsizce kapatmayi deneyebilir ve "Who is your daddy, bitch?" diyerek disari cikip insanlarin arasina karisabilirsiniz. Su his: "ben diktim", "ben ektim", "ben kestim", ben bictim", "ben onardim", "ben pisirdim", "ben yazdim"..... internetin ASLA sunamayacagi bir özelliktir.

Tabiki, bu blog, bir istisnadir.
Ne zamanlardi beeeee....

6 yorum:

  1. 2020 Yılındayız kitabı okuyorum ve bloguda şimdi keşfettim teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. Merhaba kitabı okuyorum ve blogu şimdi keşfettim derken kastettiğiniz kitap bu bloğun sahibinin kitabı mı? Eğer öyleyse adı nedir öğrenebilir miyim hem kitabın hemde blog sahibinin.. Umarım en kısa zamanda cevap verirsiniz.. Sevgiyle hoş kalın 😉

      Sil
  2. 19 nisan 2020'de yazılan bir yorum yazar tarafından kaldırılmış.Anlaşılan yazar bey ölmemişsin he.Sana senin hakkında kısa fikrimi belirtmek isterim.Yazdığın çoğu şeyi okudum bazılarını defalarca kez özet çıkararak.Yüzde 80 oranında haklılık payın var ve öğreticisin.Ama uzaylılarmış,ufolarmış,müziğin vücuttaki suya olan etkisi vs zorlama diye düşünüyorum.Ayrıca kitapta birçok probleme değiniyorsun ama örnek bir çözüm yolu göstermiyorsun.Yani 30 yaşında evlenip çocuk yapıp hayatıma amaç katmayacaksam,çocukları büyütmek gibi hedeflerle ömrümü geçirmeyeceksem ne yapayım.Elbette aptal bir şeklde yaşamaktan bahsetmiyorum ama bir süre sonra insan herşeyi yapmış olduğunu ve çoluk çocuğa karışması gerektiğini hissediyor.Evrimsel sürece yani doğaya karşı çıkamayız değil mi. Kod daima bize doğa kanunlarına uymayı öğretmedi mi :)))

    YanıtlaSil